Eylül ayı benim için hüzünlü geçti. Eylülün ardı ekimdi, ekim dolu dolu geçiyor. İlk 18 günü gezdim, dinlendim, en büyük hobim olan temizlik yaptım kendime gelmeye çalıştım.
Ekimin başında çok boğulduğumu hissettiğim için Ankara Ulus'a gittim. Orada Samanpazarı denilen bir yer var evleneceklerin daha yoğun gittiği, a'dan z'ye başka yerde bulamadığın şeylerin olduğu yer. Orayı güzelce gezdim. Bir kaç kıyafet ve mutfak eşyası aldım.
Oradan biraz aşağısında Ankara'nın Hali var adı Ulus Hali olarak geçiyor. Halin içerisinde bir tatlıcı var envaiçeşit baklava var, içerisinde ne var bilmiyorum ama çok ekonomik ve lezzetli. Oradan bir kilo kadar tüm baklava çeşitlerinden koydurdum. Adını unuttum ama giderseniz görmeme imkanınız yok biraz arka taraflarda bir yer. Baklavalarını tavsiye ederim.
Sonra Anafartalar caddesine geçecektim nasip olmadı ama Hacı Bayram Camii'ye gittim. Biraz maneviyatın bana iyi geleceğini düşündüm. Bir süre oralarda vakit geçirdikten sonra yürüyerek eve gitmek istedim. Hamamönü'ne yakın bir yerde seyyar satıcı gördüm. Közde mısır yemeyeli yıllar olmuştur. Bunaldığım için sanırım duygusal bir şekilde aldım ve abartısız dibine kadar sömürdüm. O kadar tatlı ve lezzetli geldi ki geçmişe götürdü beni.
Bu şekilde biraz Hamamönü'nde dinlenerek günümü akşam ettim ve yine yürüyerek eve gittim. Eve gittiğimde o kadar kötüydü ki bacaklarım bunu hiç umursamadım. Sanırım yürümek, hava almak ve düşüncelerimi dağıtacak şeyler yapmam iyi gelmişti.
Bence eylül ayında yazdığım yazıda biraz saçmalamışım. O yazımda şımarıklık olarak tanımlaşmışım ruh halimi, şimdi düşünüyorum da gerçekten şımarıklık yapmışım. İşin özü çıkmaza düşerseniz, psikolojik olarak karamsar bir ruh haline bürünürseniz gidin gezin, yürüyün. Şu üç günlük dünyada kendinizi yıpratmanıza değmiyor. Güzel ve huzurlu günler hepimizle olsun. Umarım her şey gönlümüzce olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder