Faşizm nedir?
Bir idare sistemidir. Komünist aleyhtarlığı ve totaliter siyasetiyle tanınmıştır. Faşizm'de devlet daima ön plandadır.
Devlet hem milletin hayat ve menfaatlerini korur, hem de ahlaki ve dini bir müessesedir. Ekonomi de tamamen devlete bağlıdır. Faşizm'in kurucusu Mussolini'dir. Faşizm sözü «fasces» den gelir. Bu söz «demet» demektir ki, Eski Romalılar devrinde kudreti belirten bir işaret olarak kullanılırdı. Mussolini'nin kurduğu faşist partisi, İtalya'da iktidara geldikten sonra faşizm'in prensiplerini kurdu.
Başlıca amacı boişevizm'le mücadele etmekti. 2. Dünya Savaşı'ndaki mağlubiyetten sonra faşizm iyiden iyiye geriledi. Günümüzde faşizm, totaliter bir otorite rejimi olarak tanınmaktadır. Devlet idaresinde diktatörlük anlamını taşıyan bir kavram olmuştur. Faşizm, 1942-1945 yıllarında İtalya’da Benito Mussolini tarafından kurulan rejimde geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Bu rejim, sosyalizme ve özellikle marksizme karşı bir tepki olarak doğmuştur.
Ancak bazı müellifler faşizm kökünü 19. yüzyıl başlarına kadar indirmektedirler. Bunlar; Fransız İhtilali ile başlamış, solcu radikal hareketlere eski hakim sınıfların gösterdikleri mukavemeti de faşizm kelimesinin manası içine almışlardır. Faşizm, önceleri belli bir doktrinden tamamen mahrum bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.İktidarı ele geçirdikten sonra da, uzun yıllar bu fikir ve doktrin yoksulluğu devam etmiştir. Daha sonraları Mussolini’nin, faşizmi bir doktrin üzerine oturtmak istediği görülmüştür.
Mussolini’nin faşizmde devlet görüşü ve anlayışı şu tek cümlede özetlenmiştir:"Devlete karşı hiçbir şey olmaz. Devletin dışında hiçbir şey olmaz." Demokrasi kaidelerine aykırı bir sistem olan faşizmin esasını devletçilik anlayışı teşkil etmektedir. Devletin üstünde hiçbir kuvvet yoktur. İnsan ve hakları devlet içinde bulundukça önem taşır. Felsefi görüş olarak Georges Sorep’in şiddet doktrininden ve milliyetçilik görüşü olarak da Charles Mourros ve D’annunzio’nun fikirlerinden etkilenen faşizmin, din ve ahlaka değer vermesi, nüfus çoğalmasına çalışması, dışa göçün kısıtlanması, aşırı silahlanmaya önem vermesi ve milli ekonomi gibi prensipleri vardır.
Faşizm, şahsı cemiyet menfaatinin sağlanmasında sadece bir vasıta olarak görür. Kişi gayeye hizmet için işe yaradığı sürece kullanılan, işe yaramadığı zaman da bir kenara bırakılan bir alettir. Kişi ancak devletin müsaadesi ölçüsünde hürriyete sahip olabilir. Faşizmde siyasi hayata tek bir parti hakimdir. Mülkiyet hakkı ve kapitalizm devam etmekle beraber iktisadi organlar siyasi iktidarın mutlak kontrolü altındadır. Ekonominin bünyesi kooperatizm esaslarına göre şekillendirilmiştir. İtalya’da Mussolini’nin,İspanya’da Franco’nun, Portekiz’de Salazar’ın, Avusturya’da Dolfuss’ün temsil ettikleri rejimlerde, kooperatizm ve faşizm prensiplerine değişik derecelerde rastlanmıştır.
Güney-Amerika ülkelerinde faşizm benzeri diktatörlükler zaman zaman belirmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra, faşizm kelimesi daha geniş bir anlamda kullanılmıştır. Nasyonal sosyalizme de, kooperatizm karakteri taşımamasına rağmen, faşizm etiketi yapıştırılmıştır. Solcularla aktif mücadele halindeki bütün gruplara bu ismi yakıştıranlar çıkmıştır. Günümüzde, İtalya’da faşizmi yeniden kurmak isteyenlere "neo faşist" Almanya’dakilere ise "neo nazi" denmektedir.
Faşizmin sebepleri
Faşizm'in ortaya çıkışı ve gelişmesinde Birinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkmış pek çok faktörün etkisi vardır. Örneğin, Demokrasi. Tıpkı İnönü sonrası Türkiye'de olduğu gibi hükümetler genellikle kendi çıkarlarını düşünen, dışarıya yaranmak için ulusal çıkarlardan taviz veren, yeteneksiz ve basiretsiz politikacılardan oluşmaktaydı. Milleti oluşturan çeşitli kesimlerin çıkarlarını temsil etmek ve millete hizmet etmek için seçilmiş parlamenterler (milletvekilleri) sefa içinde yaşamaya başlamış ve millete hizmet etmeleri gerektiğini unutmuşlardı.
Özelikle Almanya büyük güçlerin oyuncağı durumuna düşmüştü. Versay Antlaşması ile 80 milyonluk bir milletin 20 binden fazla askeri olması, tank, uçak büyük gemi ve toplara sahip olması yasaklanmış, Alman halkı “Tamirat Borçları” adı altında haraca bağlanarak bugünün parasıyla on milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda bırakılmıştı.Milliyetçilik ve Almanlık her yerde aşağılanır hale gelmişti.Bu rezaletin sorumlusu ise işbirlikçi ve beceriksiz politikacılardı.
Gerek Almanya'da, gerekse İtalya'da millet ve devlet aleyhtarı kampanyalar hız kazanmış, bunun sonucunda ise terör yayılmış, her iki ülkede parçalanma ve kaosun eşiğine gelmişti. Giderek güçlenen kapitalist liberalizm ile komünizm arasında sıkışan halk, üçüncü bir alternatif arıyordu. Orta direk diye adlandırılan memur ve üst orta sınıfı oluşturan küçük işletme sahipleri ile milliyetçi işçiler, Faşist yapılanmaların çekirdeğini oluşturdular.
Faşizmin düşünsel kökenleri
Bugün sanki büyük sermayenin ideolojisiymiş gibi takdim edilen faşizm, aslında Orta Sınıfların ideolojisidir. Faşist düşünürler, komünizmden olduğu kadar büyük sermayeden de hoşlanmazlar. Kapitalist/liberal politikaların, Milletin büyük çoğunluğu için zararlı olduğu ve geniş kesimleri yoksulluğa mahkum ettiği gerçeğinden hareketle ve önemli olanın bütün toplumun refahı olduğu düşüncesini savunurak, sadece sermaye sınıfının çıkarlarını savunan Kapitalizme karşı çıkarlar.
Faşistlere göre Liberalizm "ahlak dışı" bir ideolojidir. Faşizmin bir başka önemli özelliği de insanların eşit yaratılmadığı gerçeğini kabul etmesidir. Allah'ın Kuranı Kerimde buyurduğu gibi “Bilenle bilmeyen bir olmaz” düsturundan hareketle seçkinci bir yönetim anlayışını benimser. Faşist görüşe göre: “İnsanlar doğuştan eşit değildir. Bazıları yönetmek, bazıları ise yönetilmek için yaratılmıştır. Kötü ve yetersiz olan kitleler, seçkinlerin ya da çok üstün yaratılmış tek bir seçkinin yönetimini kabul etmelidir.. Eşit olmayan inanlara eşit oy hakkı tanıyan seçim bir saçmalıktır.
Aptalla akıllı, bilgisizle bilgili, eşit olamazlar. Yığınlar, kısa vadeli, ve basit isteklerinin üzerine çıkamazlar. Devlet yönetmeyi bilmeyen ancak demokratik yollarla seçilmiş Liderler yerine işinin ehli olan otoriter Liderler tarafından yönetilmek, yönetilenlerin de çıkarınadır. İnsanlar eşit yaratılmadıkları gibi, ırklar da eşit yaratılmamışlardır. Üstün ırkların aşağı ırkları yönetmeleri, onların ve tüm insanlığın yararınadır. Parlamenter demokrasi ise "sorumsuzluk ve güçsüzlük" rejimidir. Hitler'e göre; "Vaktini ahmak parlamenterleri ikna etmekle geçiren bir bakan iş göremez".
Faşizm, sınıflar arasındaki çelişkileri ortadan kaldırmayı öngörür. "Tek şef, tek parti, tek devlet" anlayışı içinde, bütün toplum kesimleri tek bir örgütte temsil edilecek, tüm istekler orada dile getirilecek ve devlet de bunları gerçekleştirecektir. Gerek Almanya'da gerekse İtalya'da Faşistler, parlamenter sistemin değersizliğini savundular. Eğitim sistemi devlete saygı temeli üzerine kurulmalı, orta sınıflar yeniden güçlendirilmeliydi. Tekeller kamulaştırılmalı, refah paylaşılmalı ve üretime katkı yapmadan kazanç sağlayan "mali kapitalizme" karşı önlem alınmalıydı.
Sınıflar arası çatışmanın yerini ulusal birliğin alması ve herkesimin çıkarlarının gözetilmesi için gerek Nazi Almanya'sında gerekse Faşist İtalya'da Korporasyonlar kurulmuştur. Korporasyonlarda, işçi de işveren de, sermaye sahibi de emekçi de "Üretimciler Birliği" içinde bir aradaydılar. Görevi toplumun bütün kesimlerinin menfaatini gözetmek olan Devlet ise hakem rolündeydi.. Faşist rejimler sırasında gerek Almanya'da, gerekse İtalya'da işçi ücretleri yükselmiş, keyfi işten çıkarmaların önüne geçilmiş ve bütün çalışanlara sosyal sigorta güvencesi sağlanmıştır. Ayrıca Almanya'da çıkan toprak yasasıyla köylülerin topraklarının ipotek yoluyla ellerinden alınmasının önüne geçilmiş ve fırsatçı sermayenin köylüyü sömürmesi engellenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder