Halepçe katliamı nedir? Hakkında bilgi


Halepçe katliamı nedir? Hakkında bilgi

16 Mart 1988 tarihinde gerçekleşen ve 5 binden fazla insanın ölümüne sebep olan Halepçe Katliamı’nın 26. yıl dönümü…
İran-Irak Savaşı sırasında Halepçe’ye zehirli gaz saldırısıHalepçe Katliamı olarak  bilinir. 1986-1988′de Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’ta El-Enfal Harekatı adlı isyanı bastırma bahanesiyle Kürtlere karşı düzenlettiği katliamdır
Irak ve İran arasındaki bir kent olan Halepçe ‘de 16 mart 1988 ‘de tarihte eşine az rastlanır bir katliam yapıldı.  Saddam hüseyin’in kimyasal silahları 5000 kürd’ün ölümüne 7000’inin yaralanmasına neden oldu.  Onbinlerce insan Türkiye sınırına dayandı.  O zamanlar adı kuzey ıraklılar(!) olarak anılan kürtler içler acısı tabiat şartlarının da kurbanı oldular.
Halepçe katliamını babasının kucağındaki bebek unutulmaz fotoğrafı ile tespit eden gazeteci Ramazan Öztürk’ün tanıklığından okuyalım:  “Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hâkimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine…
Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı.
Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü.”
Sivil halka karşı bu tür ve bu büyüklükte bir bombalama o zamana kadar hiçbir yerde gerçekleşmemişti. Bir kimyasal silah olan “koktail”in içinde; deriye, gözlere, boğaza ve akciğere büyük zarar veren Hardal gazı bulunuyor; aynı zamanda sinir sistemine inanılmaz zararlar veriyor. İnsanların maruz kaldığı kimyasal silahlar, deri ve elbiseleri ıslatıyor, Su ve yiyeceklere kolayca karışıyor ve solunum sistemini de bozuyor.
Uzmanlar Hardal gazının etkilerini şöyle dile getiriyor: “Nagazaki ve Hiroşima’da iyonlaşan atomların tersine Hardal gazı gelecekteki nesil için de inanılmaz zararlar taşıyor. 10 yıl sonra bile insanlar çeşitli acılar çekiyor özellikle uzun vadede DNA üzerinde yaptığı zarar var.
Kimyasal Saldırı Öncesi :Saddam Hüseyin’in 23 Şubat – 16 Eylül 1988 tarihleri arasında El-Enfal Harekâtı’nı şiddetlendirdiği dönemde Mart ayının ortasında İran ordusu Zafer-7 Harekâtı adlı genel taarruzu başlattı. Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği‘ne bağlı Peşmergeler de İran Ordusu ile işbirliği yaparak Halepçe kasabasına girdi ve isyan başlattı.
Kimyasal Saldırı : Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için Irak Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî‘ye (batı medyası tarafından ‘Kimyasal Ali’ lakabı ile bilinir) zehirli gaz bombaları kullanmayı emretti.
16 Mart 1988′de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı tarafından Halepçe kasabasına bombardıman düzenlendi. Halepçe sakinleri , İran askerleri ve Peşmergelerle birlikte 5.000′den fazla insanın öldüğü, 7.000′den fazla insanın da yaralandığı tahmin ediliyor. Ancak Irak Savaşı‘ndan sonra bölgeye giren yabancılar tarafından bu rakamın daha da büyük olduğu tespit edildi.
Sonuçları : 19 Ağustos 1988′de Irak ve İran, ateşkes anlaşmasını imzaladılar. Irak ordusu ateşkesten 5 gün sonra Halepçe’yi geri aldı ve bu işgal esnasında 200 sakinin öldürüldüğü söylenmektedir.
Süleymaniye Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Fuat Baban, 7 Aralık 2002 tarihli ‘The Sydney Morning Herald’ gazetesinde yayımlanan ‘Experiment in Evil’ başlıklı makalesinde, Halepçe’de özürlü doğum oranının Hiroşima ve Nagasaki‘nin 4-5 katı olduğunu iddia etti. Amerika ise bu iddiayı suistimal ederek Zayıflatılmış Uranyum mermilerini kullanmasını meşrulaştırmaya çalıştı.
Saddam Hüseyin, Halepçe katliamı’nda Kürtlere karşı soykırım yaptığı suçlamasıyla da yargılanırken, başka bir katliam suçundan Duceyil Davası’nda, insanlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm edildi ve asılarak idamına karar verildi. (5 Kasım 2006)[1]
Pelletier İddası :2004‘te CIA‘nın eski Ortadoğu‘dan sorumlu yüksek araştırmacısı ve 1988-2000 arasında Amerika Kara Harp Okulu öğretim üyesi görevinde bulunmuş olan Prof. Stephen Pelletier tarafından hazırlanan ve söz konusu zehirli silahların İran’a ait olduğunu gösteren rapor açıklandı.
Kaynak: Wikipedia
Kürttlerin Elma Kokusu Korkusu : İhtiyar dedem, elma kokusu alınca hemen eve koşun, kapıları, pencereleri kapatıp naylon torbalara girin, derdi. Söylentilere göre Saddamın kullandığı zehirli gaz elma kokuyordu. Koku hoş olduğu için, havayı daha derin soluyormuş insanlar ve…
“Me goti Hitleri miriy, care şin na bitın.Me nızani de kure wi Bexda mezin bitin…”
(Hitler’in öldüğünü, şimdilik yeşermeyeceğini zannettik Oğlunun Bağdat’ta büyüdüğünü bilemezdik)
Kürt sanatçı Eyaz Yusuf’un Halepçe katliamı için yaptığı şarkıdan bir kaç söz… Evet Halepçe’den önce de defalarca zehirli gazların üzerlerinde denendiği Irak Kürtleri bile, Saddam’ın, Hitler’i aratmayan bu vahşeti onlara yaşatacağını asla tahmin edemezdi…
16 Mart, Kürtlerin kara günü. 1988′den beri, Newroz bayramı, Saddam Hüseyin’in Halepçe’de uyguladığı insanlık ayıbının, binlerce Kürdün ve doğadaki canlının kimyasal gazla öldürülmesinin burukluğuyla kutlanıyor. Beş bini aşkın Halepçeli sivil, 16 mart günü10 dakika içinde elma koktuğu söylenen zehirli bir gazla hayatını kaybetti. Binlerce insan sakat kalırken, binlerce insan da yerinden yurdundan oldu.
Şeyhan vadisindeki katliam : İsmail Beşikçi’nin, Alman insan hakları savunucusu Alexsander Stenberg Spohr’dan aktardığı, Halepçe katliamından yalnızca altı ay sonra 25 Ağustos’ta yaşanan bir katliam örneği daha;
“Kimyasal silahlar atıldıktan sonra, Kürtler büyük bir paniğe kapıldılar. Çoluk çocuk, kadın-erkek, genç ihtiyar, ülkenin kuzey sınırına doğru kaçmaya başladılar. Şeyhan bölgesinde dar bir vadeye sığındılar. Burası derin, ince ve uzun bir vadi idi. Üç binin üzerinde Kürt bu vadiye sığınmıştı.
Saddam Hüseyin’in kuvvetleri buraları bombalamak istedi. Fakat vadi dar, ince ve uzun olduğu için uçaklar dalış yapamadı. Sonra vadiye zehirle gazlar attılar. 10-15 dakika içinde üç binin üzerine insan öldü (…) Bir kaç gün içinde vadide zehirli gazların etkisi azaldı. Vadiye buldozerler girdi, her tarafı yaktı, yıktı, Kürt insanlarının cesetlerini toplu mezarlara, çukurlara doldurdu.”
Hardal gazıyla 1983, 1984, 1988′de : Saddam’ın Kürtlere yönelik jenosit politikası, holocaust’u (Yahudi soykırımı) aratmayan vahşeti daha önce de defalarca tekrarlanmıştı.
Başta Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) büyük şirketleri olmak üzere bir çok batılı ülkeden aldığı zehirli gazları Kürtler üzerinde deneyen Saddam, örneğin daha 1983′te Hacı Ümran bölgesinde yüz, 1984′ün ekim ayında Süleymaniye yakınlarındaki Penjuvin’de de üç binin üzerinde kişiyi hardal gazı ile katletmişti…
16 Mart 1988 ise Saddam Hüseyin vahşetinin ve uygarlık ayıbının doruğa çıktığı gün oldu. Vahşete tüm dünya sessiz kaldı. Kürtler yine komşu ülkelere sığınmak için yollara döküldü. Koca dünyada, zalim bir diktatörle karşı karşıya olan, eli kolu bağlı, savunmasız bir halk… Halepçe’deki katliamın boyutlarını Ramazan Öztürk çektiği fotoğrafları gördükten sonra öğrendi insanlar, ancak artık iş işten çoktan geçmişti.
Erivan radyosunun parazitlerinden :O zamanlar daha 7-8 yaşlarındaydım. Yüksekova’daki köyümüzde, dedemin emektar, sürekli parazit sesi çıkaran koca radyosundan dinliyorduk Halepçe katliamı haberlerini. Erivan radyosuydu galiba.
İhtiyar dedem dinledikçe ağlıyor, bir yandan da Kürtler için dua, Saddam Hüseyin’e de beddualar ediyordu. Katliamdan bir kaç ay sora da, içinde Halepçe yarısını taşıyarak bu dünyadan göçüp gitti…
Katliamdan sonra, zehirli gazın elma koktuğunu bize defalarca hatırlatır, “elma kokusu alınca (söylentilere göre Saddam’ın kullandığı zehirli gaz elma kokuyordu. Gazın kokusu hoş olduğu için, havayı daha derin soluyormuş insanlar. Ve gaz etkisini daha erken gösteriyormuş) hemen eve koşun, kapıları, pencereleri kapatıp naylon torbalara girin” diye öğütler verirdi.
Güzel koku alırsan, nefesini tut : Saddam Hüseyin ve “elma kokusu” korkusu kısa zamanda yayıldı sınır bölgelerindeki her yere. Herkes naylon torbalar yaptırmaya başlamış, “elma kokusu” bekliyordu adeta.
Oyuncakların girmediği evlere gaz maskeleri girmeye başlamış, elektrikten bihaber köylüler, uzun geceler boyu, çocuklarına masal yerine “elma kokusundan korunmak için” ne yapacaklarını öğütler olmuştu; “dışarıda güzel bir koku alır almaz nefesinizi tutun ve eve kaçıp naylon torbalara saklanın…”
Kimileri sığınak yapılmasından yanaydı ama, operasyonların sıklaşmaya, askerlerin peynir kuyularından bile “terörist” aramaya başladığı o yıllarda, kimse ” elma kokusundan” korunmak için sığınak yapmayı göze alamamıştı. Tek çıkar yol dışarıdan hava almayan naylon torbaları ve silah gibi saklanan maskelerdi. Galiba onlar da kaçaktı…
Bahar kokusu zehir olurdu : “Elma kokusu” paranoyası yayıldıkça biz çocuklar da kendi aramızda sık sık “tatbikatlar” yapmaya başlamıştık kendimizce; “Elma kokusu alınca bakalım kim daha fazla nefesini tutup eve kaçacak ve naylon torbaya sığınacak”… Hatta bu yüzden bahar kokusu zehir olurdu bizlere. Çünkü hoş bir koku her an ölüm olabilirdi…
Bizler Halepçe’ yi hiç bir zaman yaşamadık. Hiç göç etmek zorunda da kalmadık. Zehirli gazdan da sırf Kürt olduğumuz için korkardık. ” Ya Saddam Hüseyin bir gün bize de göz dikerse” korkusuydu bu sadece…
Oysa Irak Kürtleri on yıllardır yaşaya gelmişlerdi bu ölüm korkusunu. Katliam ne Süleymaniye ne de Halepçe ile sınırlı kaldı… Kimi zaman Saddam Hüseyin güçleri, Kürt şehirlerine girip yüzlerce genç kızı kamyonlara doldurup bilinmeze götürdüler.
ABD’yi sorgulamak :Kürt delikanlıları, anne- babalarının gözleri önünde kurşuna dizildi, defalarca varlarını yoklarını arkalarında bırakıp Saddam zulmünden kaçmak için kara kışlarda komşu ülkelerin sınırlarına sığındılar. Binlercesi sınır boylarında açlıktan ve soğuktan yaşamını yitirdi…
Ve ne yazık ki Halepçe katliamını, tecavüzleri, göçleri yaşamış olan Irak Kürtleri, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) imansızlığını ne sorgulayacak ne de anlayacak durumda.
Çünkü Saddam Hüseyin tehlikesi onlara her zaman için Amerikan’dan daha yakın görünüyor… Bir nebze olsun özgürlüğü kokan Irak Kürtleri, yeniden ” elma kokusu” almak istemiyor…(İA/NM)
İrfan AKTAN
Ankara – BİA Haber Merkezi
15 Mart 2003, Cumartesi
– & –
Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir.. L. A. Seneca
Önce mis gibi elma kokusu hissedildi, sonra ölüm…
Memede çocuklar öldü, Pirinç tarlasında kadınlar öldü, Çiçekler öldü, Kuşlar öldü…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder