Kuran Peygamber resmini yasaklamıyor, yasağı sonradan uydurdular




Kuran Peygamber resmini yasaklamıyor, yasak sonra çıktı 
İslam, Hz. Muhammed’in resmedilmesini yasakladı mı? Bugünkü yasağın tarihsel kaynağı ne? Hz. Muhammed geçmişte nasıl tasvir edildi? Charlie Hebdo saldırısından beri aklımızda dönüp duran soruları yönelttiğimiz uzmanlar hemfikir: Kuran’da böyle bir yasak yok.
Zeynep MİRAÇ
Resim yasağı, Suudi Arabistan’daki Vahabiler’e ait bir propaganda
Doç. Christiane Gruber / Michigan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nde İslam sanatı üzerine ders veriyor. Kuran’ın resmi yasaklamadığına dair bir makalesi geçen hafta Newsweek’te yayımlandı
Hz. Muhammed’in resmedilmesi İslam’da kesinkes yasak mıdır?
Hayır, Kuran’da böyle bir yasak yok. Fıkıh da modern öncesi dönemde Hz. Muhammed’in resimlerinin yasaklandığına dair bir fetva içermiyor. Yasağın sonradan ortaya çıktığı, yazılı bir kurala değil beklentilere dayandığı görülüyor.


Kuran yasaklamıyorsa bugünkü yorumların ya da yanlış bilginin kaynağı nedir?
İslam kültürleri geleneksel olarak kamusal alanda figür resmetmekten uzak durmuşlar. Hiçbir camide Hz. Muhammed’in sureti yoktur. Ancak bir yasak olduğuna dair kesin düşünce, nispeten modern bir olgu ve Arap Yarımadası’nda Vahabiliğin yükseldiği 1800’lerin başına uzanıyor. Vahabiler, Mekke ve Medine’yi ele geçirdiklerinde Hz. Muhammed’le ve ilk Müslümanlarla ilişkili türbe ve mezarları yok ettiler, kutsal emanetlerden kurtulmaya çalıştılar. Emanetler, Peygamber’in izlerini ve ona ait eşyaları korumak isteyen Osmanlı tarafından kurtarıldı. Bu nedenle de bunlardan bazıları bugünTopkapı Sarayı’nda.
PEYGAMBER’İN MİRASINA EN BÜYÜK ZARARI VAHABİLER VERDİ
Peygamber’in pembe gül ile simgelendiği bu hilye, bir Osmanlı hilye albümüne ait ve bugün Sadberk Hanım Müzesi’nde yer alıyor. (solda) III. Murat tarafından Peygamber’in hayatını anlatan ‘Siyer-i Nebi’ için ısmarlanan minyatürde Hz. Muhammed Kâbe’de tasvir ediliyor.
Bu yıkıcılık o dönemle mi sınırlı?
Hayır. Yakın tarihte, Vahabiler büyük bir kentsel gelişim uğruna Mekke’deki tarihi alanları yerle bir ettiler; yol boyunca yok edilen başka yerler de oldu. Vahabi hukukçuları, Peygamber merkezli mirasın yok edilmesini Peygamber’e şirk koşulmasını ve tapınılmasını önleyen emirle açıkladılar. Ve şimdi Suudiler Hz. Muhammed’in naaşının mezarından çıkarılmasını ve bilinmeyen bir yere defnedilmesini dahi düşünüyorlar. Böylece hacıların ona tapınmasını engelleyeceklerini iddia ediyorlar. Kısacası bu resim yasağı, Vahabiler’e ait bir 1800 sonrası propaganda. Bütün dünyaya yayıldı.
Osmanlı döneminde Peygamber’in gül imgesiyle resimlendiğini görüyoruz. Osmanlı sultanlarının bu doğrultuda bir emri var mıydı?


Bildiğim kadarıyla hiçbir emir yoktu. Aslında 18. ve 19. yüzyıllarda da ‘Gül-i Muhammedi’nin yükselişini görebilirsiniz. Bugün Türkiye’de tercih edilen ve sergiler yoluyla devlet tarafından da desteklenen peygamber merkezli eser formatı hilyedir. Hatırlarsınız, çok kısa bir süre önce hilyenin içerdiği bilgilerin mevlit törenlerine davetiye olarak hazırlanan bir nüfus cüzdanı şeklinde dağıtıldığına dahi şahit olduk.
Ya Batı kültürü? Orada bu resimler kendine nasıl yer buldu?
Avrupa ve Amerika sanatında Hz. Muhammed Peygamber belli bir topluluğun ve dönemin beklentilerine göre tasvir edildi. Kimi zaman Kuran’ın yazarı ve Hıristiyan ayrılıkçısı olarak gösterildi. Bunlar Katoliklerle Protestanlar birbirlerini ‘Kutsal Kitap’tan sapmakla itham ettiklerinde ortaya çıktı.
Hz. Muhammed’in vefatını gösteren minyatür, diğer ‘Siyer-i Nebi’ minyatürleri gibi Topkapı Sarayı’nda saklanıyor.
19 Ocak 2015  Tarihli kelebek gazetesinden alıntıdır.
OSMANLI'DA HZ. MUHAMMET RESİMLERİ:
İran'ın çektiği "Allah'ın Elçisi: Hz. Muhammet" adlı filmle birlikte resim sanatı üzerine tartışmalar yeniden başlamıştır.
Hz. Muhammet'in değil saçı, eli, yüzü, silüeti bütün bedeni Osmanlı'da defalarca resmedilmiştir. 1800'lerden sonra ise İslam'ın Selefi-Vahabi anlayışının (Işid zihniyeti) resmedenleri tekfir yani kâfir ilan ederek öldürmeye başlamasıyla birlikte bu konu tabu haline getirilmiştir.
Hz. Muhammet'le ilgili en önemli ilk resimler Miraçname’de yer alır.
Kitap metninin tamamı günümüze ulaşamamış olmasına rağmen minyatürlerinden bir kısmı yapraklar halinde bir albümde yer alır. Metniyle birlikte günümüze ulaşan Hz. Muhammet resimleri içeren Miraçname, Paris Bibliothèque National adlı kütüphanededir.
Baysungur’un nakkaşhanesinde 1436 senesinde hazırlanmış eserin dili Uygurca olup içinde 57 adet minyatür bulunmaktadır. 
Eserin ilk minyatürü Cebrail’in Hz. Muhammet'in evine gelerek onu Miraç yolculuğuna davetini göstermektedir.
Aynı zamanda Nizamî’nin Hamse’sinde de Hz. Muhammet resimleri bulunmaktadır.


Nizamî Hamse’nin ilk bölümü olan Mahzenü’l-Esrar’a başlarken Hz. Muhammet'ten ve Miraç olayından bahseder.
Bu nedenle bütün resimli Nizamî Hamse’lerinin ilk minyatürü simgeleşmiş Miraç tasviridir.
XV. yüzyılda Hz. Muhammet'in hayatıyla ilgili tasvirlere yine bir siyer kitabında rastlanır.
Bu eser tahminen 1417 yılında Timurlu Sultanı Şahruh adına hazırlanmıştır.
XV. asrın sonunda Hz. Muhammet'in resimleri daha farklı tarih kitaplarında yer almaya başlar. Bu kitaplar, Hz. Ali, Hz. Hamza gibi Peygamber'in yakınlarının kahramanlıklarını anlatan eserlerdir. Hz. Ali resimlerine de ilk kez bu eserlerde rastlanmaktadır.
Resimli siyer kitapları içinde en önemli ve sahip olduğu minyatür açısından en zengin olanı, Erzurumlu Darirî’nin Siyer-i Nebî adlı XIV. asırda yazdığı eserin Sultan III. Murad tarafından XVI. asrın sonunda yeniden minyatürlü olarak hazırlanmış olan nüshasıdır. Arşivlerde bulunan belgeye göre 349 bölümden meydana gelen ve 810’dan fazla minyatür bulunan bu eser ancak III. Mehmed devrinde tamamlanabilmiştir. 1594-95 yılında tamamlanan eser altı cilttir. Eser tamamlandığında çalışanlara in’amlar verilmiştir.
Hz. Muhammet'in resimlerinin yer aldığı diğer Osmanlı eserleri:


Havernâme: 1476 tarihli kitap İbn Hüsam tarafından yazılmıştır.
Ravzatü’s-Safâ: XVI. asırda Mir Havend tarafından yazılmış genel tarih kitabıdır.
Kısas-ı Enbiyâ: Nişabûrî tarafından yazılmıştır. Bütün peygamberlerin hayat hikayeleriyle birlikte resimleri mevcuttur.
Ahsenü’l-Kibar: XVI. yüzyılda 1526 yılında Hüseyin el-Alevî el-Verâmî tarafından Şah Tahmasp adına yazılmış, biyografi karakterinde bir eserdir.
Şah Tahmasp devrinde 1568 yılında yazılan bir diğer resimli eser, Âsâr-ı Muzaffer adıyla bilinen manzum Siyer-i Nebî kitabıdır.
Mecâlisü’l-Uşşak: XVI. asırda Timurlu sultanı Hüseyin Baykara tarafından yazıldığı tahmin edilen Hz. Muhammet'in resimlerinin yer aldığı bir başka eserdir.
Enbiyânâme: Kanunî Sultan Süleyman devrinde şehnameci Fethullah Ârifî tarafından 1558 senesinde yazılmış resimli bir eserdir. İki minyatürde Hz. Muhammet yer almaktadır.
Zübdetü’t-Tevârih: III. Murad devrinde şehnameci Seyyid Lokman Urmevî tarafından 1583-86 yıllarında yazılmış genel bir tarih kitabıdır. İçinde Hz. Muhammet'in iki resmi bulunmaktadır.
Ahvâl-i Kıyamet: XVI. yüzyıl sonu XVII. yüzyıl başlarında hicrî 1000. yılda kıyametin kopacağına ilişkin inanca bağlı olarak yazılan bu eserde kıyametle ilgili birçok tasvirin yanı sıra Hz. Muhammet'in de resimleri yer almaktadır.
Fal-ı Kur’ân: İslam dinî tasvirlerini içeren bir diğer Hz. Muhammet resimleri içeren eserdir.
Osmanlı'da benzer çok sayıda Hz. Muhammet minyatürü çizilmiştir. Bunlardan bir kısmı Topkapı Müzesi arşivinde bulunmaktadır.
Kaynak:


H. Cem KANIBİR
Atasen Genel Başkanı
Türkbilimci (Türkolog)
PEYGAMBER DÖNEMİNDE RESİM VE HEYKEL

Peygamber’in Evi Resim Dolu

Peygamber’in eşlerinden Ayşe’nin resim ve heykel sanatına düşkünlüğü üzerine öykülenen hadisleri incelemek bile tek başına Peygamber’in bu sanata karşı tutumunu öğrenmek açısından doyurucudur.

•Birinci öykülemenin derlenmiş, toparlanmış hali şöyle:

‘Buhari’nin ve Ebu Davud’un naklettiği bir hadis, peygamberimizin (7-9 yaşındaki kç) Hz. Aişe ile ye ni evlendiği günlerde geçen bir olay ile ilgili olup, şöyledir:

‘Allah’ın resulü, eşi Aişe’nin oyuncaklarla oynadığını görünce, O’na:

– Bu nedir, diye sorar. O da:
– Kızlarım, cevabını verir.
– Ya ortadakiler?
– Attır.
– Peki onun sırtındakiler nedir?
– Kanatlar.
– Kanatlı at?
– Duymadın mı ki, Davud oğlu Süleyman (peygam berin) de kanatlı atları vardı. Bunun üzerine Resulullah, azı dişleri görünecek şekilde gülmüş tür.’(Nusret Çam, İslamda Sanat Sanatta İslam, s. 33)
Görüldüğü gibi Peygamber, biblo büyüklüğünde de olsa küçük yaştaki eşi Ayşe’nin üç boyutlu bebekleri olmasında bir sakınca görmemiş, tam tersi ne gülümseyerek verdiği tepkiyle de eşinin sözü geçen figüratif heykellerle oynamasını öedir ki:
‘Hz. Aişe’nin odasında küçük kız heykelleri, kuklalar, at vesair hayvan resimleri vardı.’ (Osman Keskioğlu, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1961, 9. cilt, s. 19)


•İkinci söylence Müslim’den:

Müslim’in Sahih’inin Kitabu’l-Libas ve’z-Ziynet bölümünün 93 numaralı hadisi şöyledir:
zendirmiştir..
Ayrıca Osman Keskioğlu bir makalesinin 9. dip notunda konuyla ilgili Ebu Davud kaynaklı bir baş ka bilgi vermektedir ve demekt

‘..Aişe’nin, kendisinde birtakım tasvirler bulunan bir kumaşı vardı. Bu kumaş bir raf boyunca uzadılmıştı.
Peygamber (s) o rafa doğru namaz kılardı. Bir defa “o perdeyi benden geriye al!” buyurdu. Aişe der ki: Ben de onu geriye aldım da, müteakiben ondan birkaç yastık yaptım.’(Sahih-i Müslim c 6, s. 365-366)

•Üçüncü hadis, heykelle ilgilidir.

‘Ebu Davut’tan Reşit Rıza aktarıyor:

‘Cebrail bana geldi ve şunu söyledi:
‘- Dün gece sana geldim. Fakat kapıda heykeller, evde üzerinde suretler bulunan bir örtü ve köpek olduğu için eve girmedim (dedi ve) Heykelin ağaca benzemesi için başının kesilmesini, üzerine yaslanılan iki yastık yapılması için örtünün parçalanmasını ..emretti.’(Osman Şekerci, İslam’da Resim ve Heykelin Yeri, s. 28)
İlk bakışta hadis, resim ve heykele karşı yıkıcı bir tavır izlendiği görünümü vermektedir.
Elbette bu tür eylemleri alkışlamıyoruz. Sanat eserleri dokunulmazdır çünkü. Fakat biz o an orada neler olup bittiğinin peşindeyiz ve bir sonuca varmak istiyoruz.
Yeni bir din tebliğ etmekte olan Peygamber, pazardan satın alınıp evine asılan bazı resimlere dokunmaz, çünkü bunlar Tevrat kökenlidir ve yeni tebliğle uyumluluk içindedir. Bazılarına ise yıkıcı davranır, çünkü bu tür resimler Tanrı’ya eş koşmakta ya da putperestliğe hizmet etmektedirler.


Evinin önündeki eski tapım malzemesi olan heykele yıkıcı yaklaşması da bu gerekçeyledir. Eğer Peygamber genel olarak heykel düşmanı olsaydı, baş kısmını koparmakla yetinmez, heykelin tümünü ortadan kaldırırdı.
O başsız heykelin evinin önünde daha uzun süre kaldığı, su götürmez gerçektir.

•Dördüncü hadis Kabe ile ilgilidir.

Suut K mal Yetkin özetle aktarıyor:

‘Büyük bir Mekke tarihi yazan Ezraki (858)’nin anlattığına göre Hz. Muhammed (Aralık 629) Mekke’ye muzafferane girdikten sonra Kabe’yi ziyaret etmiş, duvarları süsleyen resimler karşısında durup elini, çocuk İsa’yı Meryem’in dizinde oturmuş gösteren resmin üzerine koyarak:
‘- Elimin altındaki müstesna, bütün resimleri siliniz! emrini vermiştir.
‘Ezraki bu resmin hicretin 63. (682) yılında, halifelik iddia eden Abdullah b. Zübeyr’in Kabe’ye sığınması ve Emevi kıtalarının Kabe’yi kuşatması üzerine çıkan yangında harap oluncaya kadar kaldığını da yazmaktadır.’ (Suut Kemal Yetkin, İslam Sanatı Tarihi, s. 7)
Söz konusu yangını Muaviye’nin oğlu Yezit’in askerleri çıkarmıştır. Askerler Abdullah b. Zübeyr’i dışarı çıkaramayacaklarını anlayınca mancınık kurup Kabe’yi taşa ve ateşe tutmuşlardır. Bu nedenle söz konusu kutsal mekan 682’de temellerine dek yıkılmıştır.
Peygamber 632'de Medi ne'de hayata gözlerini yumdu. Bu hesaba göre Kabe, onun ölümünden tam 51 yıl sonra yerle bir edilmiş oluyor; hem de direkleriyle birlikte. Demek ki dönemin Müslümanları o resmi, peygamberlerinin ölümünden sonra 51 yıl daha korumuşlar ve içinde sözü edilen resmin bulunduğu Kabe’yi ziyaret ederek hac görevlerini yerine getirmişler . Eğer o şanssız yangın olmasaydı, belki de o sütun ve üstündeki, kucağında İsa olan Meryem resmi bugün hâlâ Kabe içinde bulunuyor olacaktı ve resim- heykel yasakçısı onca hadisde üretilemeyecekti.

Dört Halife Devrinde Resim ve Heykel

Osman Keskioğlu “İslamda Tasvir ve Minyatürler” adlı makalesinin 15 no. lu dip notunda şöyle der:

‘Hz. Ömer Kudüs’e girdiği zaman toprağa gömülmüş bir heykel başı gördü. Onun Yahudiler’in bir heykeli olup Romalılar’ın gömdüğünü öğrenince elbisesinin ucuyla onun topraklarını ayıklamaya başladı. Yanındakiler de Ömer’in yaptığını yaptılar. Az sonra heykel topraktan kurtulmuş oldu. ..S’ad b. Vakkas, Kadisiye zaferinden sonra Medain’e girince Kisra’nın sarayını gezdi. Sarayın ihtişamına hayran kaldı... Orada bu zafere şükran olarak namaz kıldı. Halbuki orası at ve insan resimleriyle dolu idi. Ne S’ad, ne de diğer Müslümanlar bunlara asla dokunmadılar, öylece bıraktılar.’(O. Keskioğlu, aynı eser, s. 22-23)

Suut Kemal Yetkin de şu bilgileri veriyor:

‘Halife Ömer’in Medine Camii’nde buhur yakmak için Suriye’den getirilmiş, üzeri kabartma insan figürleriyle süslü bir buhurdan kullandığını Mukaddesi yazar.’ (S. K. Yetkin, aynı eser, s. 7)
‘Hicretin 25. yılında, ikinci halife Ömer’in kestirdiği, bir yüzünde Besmele ile Kelime-i şahadet, öbür yüzünde Bizans imparatorlarının resmi bulunan sikkeler...’(S. K. Yetkin, aynı eser, s. 8)


Dört Halife dönemi liderleri de resim ve heykel kurtarıyor, koruyor ve resim-heykel dolu bir mekanda namaz kılıyor. Tıpkı peygamberlerinin yaptığı gibi.


Emeviler Devrinde Resim ve Heykel

Bahriye Üçok, Emevi döneminin sanat etkinliklerini şöyle özetler:
‘(Emevi halifelerinin çöl saraylarından kç) Kuseyr Amra’nın büyük bir bölümü, sıcaklık dereceleri birbirinden farklı bulunan hamam odalarından meydana gelir. Köşkün hemen her yerinde odaların duvarları, tavanları, türlü türlü renklendirilmiş resimlerle bezendirilmiştir. ..Resimlerin konuları çeşitlidir. Av sahneleri, zanaatkarların çalışmaları, tarih, felsefe ve şiiri gösteren sembolik tasvirler, Hz. İsa gibi bulutların üstünde tahta kurulmuş olarak resmedilmiş bir halife, duvar girintilerinde bir çok kadın figürleri, çöl kuşları ve hepsinden daha ilginci, başında incilerle işlenmiş zengin bir başlık taşıyan çıplak bir kadın resmidir ki, şimdi bu resim Berlin’de Kaiser Friederich (Kayzer Frederih) müzesinde bulunmaktadır.’ (Bahriye Üçok, İslam Tarihi


Emeviler-Abbasiler, MEB, s162-163)

Sarayı içindeki resim ve süslemeler hakkındaki başka bilgileride E. Diez anlatsın bize:

‘Asma dallı üç-köşe sahalar büyük bir tenevvu göstermektedir. Burada üçgenlerin tasvirinde Jahrb. d. Preuss. Kunstsamm lun gen, 1904, XXV, levha VIII’deki resmi neşriyattaki taslağı takip edeceğiz. A ve B üçgenlerinin zaviyesinde, T’ang sülalesi zamanından itibaren Çin mezar plastik sanatında büyük rağbette olan, insan başlı efsanevi bir hayvan bulunmakta idi. D-1’de gerçeğe daha yakın bir şekilde çizilmiş olan asma dalları, iki yanlarında arslanlar ve kartal başlı, kanatlı arslanlar bulunan vazolardan taşmaktadır. Ayrıca bu asma bezekleri mandalar, parslar, vaşak ve ceylanlar ile süslüdür. J üçgeninde asma bezekler doğrudan doğruya topraktan çıkmaktadır; bu bölümde, burada tamamen istisnai olarak, üzüm toplayan iki insan tasviri vardır. L üçgeni kapının sağına düşen ilk hayvan tasvirleri ile süslü olan son üçgendir.’ (E. Diez, İslam Ansiklopedisi c 8, MEB, Mşatta maddesi, s. 433)
Emevi plastik sanat uygulamaları Kuseyr Amra ile sınırlı değildir. Diğer Emevi çöl sarayları da bu sarayla yarışacak düzeyde resim ve heykel ürünleriyle doldurulmuştur. Bunların başında da Kasrü’l Hayri’l-Garbi, Mşatta ve Hırbet ül-Mefcir sarayları gelmektedir. Özellikle Kasrü’l Hayri’l-Garbi sarayının cephesindeki, sol eliyle güvercin tutan Venüs büstü dikkat çekicidir. Büstteki figürün göğüsleri açıktır, belirgin bir şekilde abartılarak betimlenmiştir ve herkesin görebileceği bir alana konmuştur.
Bir başka ilginç örnek Ümeyye (Emevi) Camisi iç ve dış mekan resimleridir. Bugün de ayakta olan bu


yapının içindeki duvar fresk ve mozaiklerinde doğa görünümlü Cennet betimlemeleri vardır.
Emeviler, Peygamber’in ve Dört Halife’nin açtığı bu yolu sapmasız izlediler. Dahası, sanata devlet koruması ve parasal destekleme getirdiler. Bu sayede resim ve heykel, İslam’daki en özgür yıllarını Emeviler döneminde yaşamış oldu.
Ta ki 750 yılında Abbasiler imparatorluk kurana dek... Çünkü yasak o zaman başlamıştır.

KUR’ANDA RESİM VE HEYKEL

a- Kur’an’da Yasak Yok

İslam bilginlerinin bazıları Kur’an’da yasak içeren -tartışmalı olsa da- tek bir ayet olduğu konusunda ısrarcıdırlar.
Sözü edilen ayet, Maide Suresi’nin 90. ayetidir ve Arapçası şöyledir:
‘Yâ eyyuhellezîne âmenû innemel hamru vel meysiru vel ensâbu vel ezlâmu ricsun min ameliş şeytâni fectenibûhu leallekum tuflihûn.’

Y. N. Öz türk ‘ensab’ sözcüğünü pek çok ilahiyatçı gibi ‘dikili taşlar’ olarak algılar ve ayeti Türkçe’ye şöyle çevirir:

‘Ey iman edenler! Uyuşturucu, kumar, tapılmak için dikilen taşlar (ensab), fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durunki kurtuluşa eresiniz.’ (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an-ı Kerim Meali, s. 118)

Ünlü tarihçi/tefsirci İbn-i Ke sir’in ‘ensab’ yorumu ise şöyledir:

‘Dikili taşlar “ensap”a gelince; bunlar, (puta tapar) müşriklerin, kurbanlarını yanlarında kestikleri taşlardır.’ (İbn-i Kesir Tefsiri c 2, s. 62)

Süleyman Ateş ‘ensab’ sözcüğü için tefsiren şu açıklamayı getirir:

‘Ensab: Müşriklerin, üzerinde kurbanlarını kestikleri taşlar(dır).’ (Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim Tefsiri c 2, s. 833)
Şekerci ise konuyla ilişkili tartışmaları kaynaklara dayanarak madde madde özetler ve şu tespitleri yapar:
‘İbn-i Ab bas , Mücahit, Ata Sait b. Cübeyr ve diğerleri ki bunlar ilk Kur’an müfessirleridir- “ensap”tan gaye, eski Arapların üzerinde kurbanlarını kestikleri ve ibadet ettikleri taşlar olduğunu söylerler.’***
Buradan da anlaşılacağı gibi, Kur’an doğrudan resim ve heykel sözcüğünü kullanarak ayet hükmüyle yasak getirmemiştir. Yasak, bazı Müslümanlar’ın söz konusu ayetteki ensab sözcüğünü aşırı zorlayarak ulaştıkları yapay bir olgudur.

b-Kur’an “Heykel Nimettir” Diyor

Kur’an resim ve heykel yapımını yasaklamadığı gibi, bu işlerle uğraşanları över. İşte söz konusu ayetler:

•Birincisi, Sebe Suresi’nin 13. ayetidir ve Y. N. Öztürk çevrisi şöyle:

‘Onlar Süleyman için, mihraplardan / kalelerden, heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan, yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerlerse yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükür olarak iş yapın. Kullarım içinden şükredenler o kadar az ki...’ (Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an-ı Kerim Meali, s. 390)

İbn-i Ke sir ayeti şöyle tef si r eder:

‘Ayette geçen “meharib” kelimesi; güzel yapılar, demektir. Evin en değerli ve orta yeridir. Dahhak ise,
bunun, “ma’bedler” demek olduğunu söylemiştir. “Temasil” ise, suretler (resimler), heykeller, demektir ki bunlar, bakırdan veya çamur ve camdanimiş.’(İbn-i Kesir Tefsiri c 5, s. 15)


İşin ilginç yanı, bu ayetin Tevrat ayetiyle uyum gösteriyor olmasıdır; şöyle:

‘13Ve kral Süleyman gönderip Surdan Hiramı getirtti. ..23Ve (Hiram kç.) dökme denizi bir kenarından o bir kenarına on arşın olarak değirmi biçimde yaptı. ..25 (Deniz kç) On iki öküz (heykeli kç) üzerinde dururdu. ..29ve pervazlar arasında olan yan levhalarında aslanlar, öküzler, ve kerubiler (kabartmaları kç) vardı.’ (Kitabı Mukaddes, I. Krallar, Bap 7, s. 343-344)
Şekerci’nin yorumu son noktayı koyar gibidir:
‘Bir kısım bilginler mesela: Kurtubi ve Ebu Hayyan bu ayeti heykel yapımının caiz olduğuna delil olarak getirmişlerdir. İşin önemli bir tarafı da bunun (Kur’an tarafından kç) Hz. Süleyman’a verilmiş nimetler arasında sayılmasıdır.’
Elmalılı Hamdi Yazır’ın konuyla ilgili görüşü ise şöyle özetlenebilir:
‘Tasvirler yapılmasına Süleyman nasıl cevaz verdi, diye sorabilirsin. Ceva benderim ki tasvir, yalan vezulüm gibi aklın kötü gördüğü şeylerden değildir.’ (O. Şekerci, aynı eser s 17)

•İkincisi, Ali-İmran Suresi’nin 49. ayetidir ve Öztürk şöyle çevirmiştir:

‘Onu, Beni israil’e şöyle konuşan bir resul yapacak: şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan, kuş görünümünde bir şey yapar, ona üflerim de Allah’ın izniyle kuş oluverir.’ (Y. N.Öztürk, aynı eser, s. 390)

Ayeti İbn-i Kesir şöyle yorumlar:

‘Hz. İsa, çamurdan kuşşekli yapıp sonra ona üflemiş, o da herkesin gözü önünde, Allah’ın izniyle uçmuştu. Allah bunu Hz. İsa’ya, onun Allah tarafından gönderildiğine delalet eden bir mu’cize olarak vermiş ti.’ (İbn-i Kesir Tefsiri c 1, s. 280)
Dikkat edilirse Kur’an, bu ayeti ile diğer ayetlerde olmayan bir şey daha söylemektedir. Demektedir ki:
Sanatçı, resim ve heykelini oluşturduğunda ‘bunu ben yarattım’ diye ifade eder ise bunda bir sakınca yoktur.
Çünkü buradaki yaratma sözcüğü ve fiili ile tanrısal yaratım kastedilemez.
Görüldüğü gibi Kur’an ayetleri, resim-heykel üretimini peygamber işi saymaktadır.
*
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
Başbakanın bu tutumu Peygamber ve Kur’an’la uyum içinde değildir.
Malzemesi gereği Peygamber döneminden günümüze oyuncak örneği kalmamış. Çağdaşımız çocukların oyuncakları ile Ayşe’nin oyuncakları arasında kullanılan malzeme dışında pek fark olmasa gerek.
Kabe, tarih süreci içinde tamirat nedeniyle üç kez temellerine dek yıkıldı. Birinde Hacer-ül Esvet’in yerine konmasına -minyatürde gösterildiği gibi- Peygamber hakemlik etti. Günümüzün Kabe’si ise Peygamber döneminde inşa edilen, sütunu resimli Kabe değildir.
Üstte solda Fustat heykeli. Ortadakiler Kasrü’l Hayri’l Garbi’deki heykel ve resimlerden. 


Sağda Hırbet ül-Mefcir Sarayı heykellerinden birisi.
Mşatta Sarayı’nın yukarıdaki alınlığı şimdi Almanya’dadır. Üstteki küçük resim, ana yapının üçgen formu içindeki figürlü kabartma ayrıntısıdır ve görüntüde bir aslan ve bir griffon aynı kaptan su içmektedir.
Altta Kuseyr Amra çöl sarayının günümüze gelen kalıntısı. Üstte bu sarayın duvarlarına halife için yapılmış Emevi İslam fresklerinden iki örnek.
Üstte solda Emevi Camisi resimli cephesi, sağda ise cami içindeki cennet betimlemeli mozaikler.
Üstte Süleyman Peygamber aslan heykelleriyle süslü sarayında. Altta solda Kur’an’da sözü edilen ve 12 öküz heykelinin taşıdığı, kaldırılamayacak kadar ağır havuz. Altta sağda ise kutsal kerrubi rölyefi.
*Tektanrılı Dinlerde Resim ve Heykel Sorunu kitabının yazarı

Köksal Çiftçi
koksalciftci@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder