12 Eylül itirafları: İşkencede ölenlere intihar süsü verdik, doktorlar da işbirliği yaptı!
İşkence itirafları gözaltına alınan polisin ifadesinde ortaya çıktı
12 Eylül'den sonra Kahramanmaraş'ta Ali Ekber Yürek, Mehmet Ceren, Fehim Özarslan ve Cennet Değirmenci'nin işkence görmesiyle ilgili 2010 yılında başlatılan ve geçen yıl takipsizlik verilen soruşturma dosyasından işkence itirafında bulunduktan sonra gözaltına alınan polis Sedat Caner'in ifadesi çıktı.
Kahramanmaraş’ta 12 Eylül’den sonra üç gencin işkencede öldürülmesine ilişkin takipsizlik verilen soruşturmadan, “itirafçı polis” Sedat Caner’in 1986 yılında savcılığa verdiği ifade tutanağı çıktı. Kendisi Cennet Değirmenci’nin işkencede öldürülmesine karıştığı için ceza alan Caner, ifadesinde; Kahramanmaraş’ta Mehmet Ceren, Şükrü Bağ ve adını bilmediği bir kişinin, Gaziantep’te Değirmenci’nin öldüğü işkenceyi anlattı. Ayrıca Ankara’da bir milli boksöre elektrik verildiğini, İskenderun’da öz kayın biraderinin fosoptik çukuru işkencesinin uygulandığını itiraf etti. Caner, polislerin soruşturma komisyonunun önünde şüphelilere işkence yaptığını; Filistin askısı, kasap askısı, ameliyat masası, çarmıha germek, sandalye falakası, kaplumbağa hücresi adı verilen işkence türlerini anlattı. Caner ayrıca doktorların da kendileriyle işbirliği yaptığını belirtti.
12 Eylül’den sonra Kahramanmaraş’ta Ali Ekber Yürek, Mehmet Ceren, Fehim Özarslan ve Cennet Değirmenci’nin işkencede öldürülmesine ve birçok yurttaşın işkence görmesine ilişkin 2010 yılında soruşturma başlatılmıştı. Afşin’de başlayıp Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı’nda devam edilen soruşturmada geçen yıl takipsizlik kararı verilmişti. Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre, Yürek ve Ceren aileleri, avukat Hüseyin Aygün aracılığıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvuru için harekete geçince soruşturma dosyasının bir örneği kendilerine ulaşmıştı. Dosyanın açılmasıyla, dönemin ‘Nokta’ dergisine işkence itirafında bulunduktan sonra gözaltına alınan polis Sedat Caner’in 2 Şubat 1986’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda alınan ifadesi 30 yıl sonra gün ışığına çıktı. Caner, Savcı M. Hayri Tayhan’a verdiği ifadede, Kahmaramaraş Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığı’na bağlı görev yaptığı 1980-1983 yılları arasında Kahramanmaraş’ta Mehmet Ceren, Şükrü Bağ ve adını bilmediğini bir kişi ile Gaziantep’te Cennet Değirmenci’nin işkencede öldürülmesine ilişkin bilgi verdi. Ayrıca Kahramanmaraş’ta sol örgütlerle bağlantılı diye bir kısım polislerin, İskenderun’da kendi kayın biraderinin, Ankara’da ise soyguna adı karıştığı için bir bir boksörün işkenceden geçirildiğini belirtti. Caner, hem işkenceli sorguyu, hem de işkence türlerini de anlattı.
İşte, Caner’in itirafları...
Ceren, ‘kasap askısı’ndan düşüp öldü: Şahit olduğum birinci olay, Kahramanmaraş Eğitim Enstitüsü Spor Salonu’nda TKP-ML örgütü üyesi olarak kendiliğinden teslim olan Mehmet Ceren olayı. Ceren’in sorgusunu İstihbarat Şube Müdür Vekili Komiser Osman Çeçen, polis Şerif, Uzman Çavuş Gavur Ali yaptı. Sinema salonunun kamera odası işkenceye tahsis edilmişti. ‘Filistin Askısı’ ve ‘Kasap Askısı’ dediğimiz işkence usulleri uygulanıyordu. Ceren’i kasap askısına almışlardı. Aynı zamanda erkeklik organına cereyan veriliyordu. Ceren, kasap askısından indirilirken ayakları bağdan kurtuldu ve alt tarafta duran lastiğin kenarına boynu isabet edince boynu kırıldı. Ertesi gün Ceren’in kendisini gömleğiyle asmış gibi söylendi. Tuğgeneral Yusuf Haznedaroğlu. Binbaşı Nevzat Bekaroğlu, Siyasi Şube Müdürü Nevcet Kondolot, Başkomiser Hüseyin Gülersönmez ve polis Bilge Akdoğan bilgi sahibidir. Bunun üzerine ceset, askerler tarafından mezarlığa elbiseleriyle gömülmüştür.
Şeker çuvalındaki ceset: 1982’nin Nisan ayıydı. Elbistan’ın bir suçlu getirildi. Kim olduğunu bilmiyorum, her tarafı kapatılmıştı. Yalınayaktı. Salona getirildi, sorgusu yapıldı. Bir buçuk saat sonra polis Bilge Akdoğan kantinden iki şeker çuvalı aldı. Biraz sonra, suçlu olarak getirilen kişinin şeker çuvalına sarılmış vaziyette cesedinin çıkarıldığını gördüm. Ceset benim kullandığım aracın bagajına kondu. Jandarma ekibiyle birlikte cesedi Akçadağ’a bağlık Kürecik köyüne getirdik. Jandarma köyde arama yapacakmış hissi verip arama yaptı. Maksat, kimsenin dışarıya çıkıp olayı görmemesiydi. Emniyet sağlandıktan sonra ceset bagajdan Bilge Akdoğan, Osman Çeçen, İrfan yüzbaşı ve benim yardımımla çıkarıldı. Köyün beton köprüsünün sol tarafına düşen, 300 metre uzaklıktaki bir tepeye götürüldü. Orada bir ağacın yanı başına gömüldü. Bu kişinin Şükrü Bağ olabileceğini duydum fakat kesin olarak ismini bilmiyorum.
Muşambaki ceset: 1981’de birgün İstihbarat Şube Müdür Vekili Mülazım Kalabaş’ın beni çağırdığını söylediler. Kapıda polis Hasip Işık ile karşılaştım. ‘Bir paketimiz var, onu götüreceğiz’ dedi. Ceset olduğunu anladım. İçeri girdiğimde yer muşambalarına sarılmış ceset gördüm. Bu cesedin sorgulamasını Mülazım Kalabaş, polis Mustafa Ünal ve Erzurumlu bir polis yapmıştı. Cesedi aşağıya indirip benim arabamın arkasına koyduk, Gaziantep’e bağlı Kayabıyıklı köyüne götürdük. Jandarma karakolunun karşısında, köye bir kilometre mesafedeki kayalık bir yerde ceset gömüldü. Bu kişinin kim olduğunu bilmiyorum ve olay savcılığa intikal etmedi.
Komisyon huzurunda işkence: Uygulanan metot şu idi: Bir soruşturma komisyonu mevcuttu. Komisyon huzurunda polisler işkenceyi uygulardı. Bu komisyon işkence sırasında sanıklara soru sorar, cevap alırlardı. İşkencede Filistin askısı, kasap askısı, ameliyat masası, çarmıha germek, sandalye falakası ve kaplumbağa hücresi dediğimiz usullerde yapılırdı. Bu metodların hepsi de sorgusu yapılan kişiye eziyet ve ıstırap verilirdi.
Polislere de işkence: İşkenceye maruz kalan kişiler şunlar: Elbistan Hastane Müdürü 1983’te işkenceye tabi tutulmuştur. Eşi de hakimdi. Öğretmen Münip Coşkun’a Şubat 1983’te işkence yapılmıştır. Polis Celal Ergün 1981’de basına Maraş olaylarıyla ilgili bilgi sızdırmak suçundan işkenceye tabi tutulmuştur. TKP/ML ile ilgili Garbis Altınoğlu, İbrahim Terkivatan, Hasan Tosun ve Hacıbektaş Bağ... 1983’de sol örgütlerle ilişkisi olduğu ileri sürülen Zeki Akbulut isimli polis memuru gözaltına alındı. Onun ifadesinde ismi geçen polis Hüseyin Fırat, Demir Çengel, Muhittin, Hamit Barak, Ahmet Başkan, Bekir Açık, Mesut,Komiser Yardımcısı Umur Yardımcı, Ömer ve Nusret Barut da işkenceye tabi tutuldu...
Milli boksöre elektrik verildi: Ankara’da Soysal Pasajı’nın soyulması olayı ile ilgili görülen milli boksörlerden Ömer Kesimal’a yapılan işkence... Bu şahsa emniyetin altıncı katında ağır suç masası şefi Ali ve ekibi tarafından ameliyat masası dediğimiz masaya yatırılıp kendisine elektrik cereyanı verilmek suretiyle işkence yapılmıştır. Ankara’da ayrıca, Avukat Ali Haydar Güngör’ün TİKP Merkez Komite Üyesi olması nedeniyle bu şahsın yakalanabilmesi için halen kayınbiraderi ve kayınvalidesine cereyan verilmek suretiyle işkence yapılmıştır.
Kayın biraderimi bile kurtaramadım: İskenderun’da da işkence yaptık. Bunlardan birincisi, Ali Arabul ile nişanlısına yapılan işkencedir. Bu işkence olayında, Komiser Muavini Ali ile polis Uğur ve ben, İskenderun Kaymakamlığı’nın bodrumunda Arabul’un nişanlısına Filistin askısı denilen işkence usulünü tatbik ettik. İşkence sonucunda Arabul’un yerini söyledi. Ali yakalanıp kendisine Maraş’ta işkence uygulandı. İkinci işkence olayı, Dev-Yol mensubu kayınbiraderim Ali Alparslan’a uygulandı. Kendisi İskenderun’da yakalandı. Aynı binada her türlü işkence uygulandı. Ali bütün işkencelere dayandı. En sonunda foseptik çukuru işkencesine dayanamadı, konuştu. Ben bu işkenceye katılmadım. Ancak kayın biraderime sahip çıkamadım.
Cennet askıda öldü: Gaziantep’te yapılan işkenceye gelince... Cennet Değirmenci isimli bir bayanan TKP/ML örgütünün kuryeliğini yaptığı istihbar edilmişti. Değirmenci’yi evde yakaladık, sorgulamak üzere yatılı bölge okuluna geldik. Amirimiz Hüseyin Gülersönmez, polis Mustafa Yazıcı ve ben işkence uyguladık. Gülersönmez, Değirmenci’yi Filistin askısına aldı. Bize de Değirmenci’nin yakalandığı eve gidip tertibat almamızı söyledi. Dönüşte, polis memuru bizi karşıladı. ‘Yetişin, kadın ölecek, sabahtan beri feryat ediyor’ dedi. Gülersönmez ayrıldığımızdan beri bu kadına işkence uygulamış. İçeri girdiğimizde Değirmenci’yi suni teneffüs uyguluyordu. Kadın yerde yarı çıplak vaziyette baygın yatıyordu. Biz baygın sandık, meğer ölmüş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder