Fosfor 13. element olarak keşfedilmiştir. Patlayıcı madde, zehir ve sinir ajanlarında kullanılması nedeniyle, bazen “Şeytan’ın Elementi” olarak da anılır. Fosforu keşfi, Alman Kimyacı Hennig Brand 1669 yılında keşfetmiştir. Brand fosforu ilk olarak insan idrarı içerisinde bulmuştur. Hamburg’da çalışarak, idrarın buharlaşması ve bazı tuzların damıtılması yoluyla karanlıkta parlayan beyaz bir materyal üretmiştir. Buna fosforlu mirabilis (“mucizevi ışık”) adı vermiştir.
Robert Boyle (1680) ve asistanı Ambrose Godfrey-Hanckwitz reaksiyonda kum kullanmak suretiyle Brand’ın sürecini iyileştirdi. Modern kibritlerin öncülerinden olan Robert Boyle, 1680’de sülfür uçlu ahşap çöpleri tutuşturmak için fosforu ilk kez kullandı. 1769 yılında Johan Gottlieb Gahn ve Carl Wilhelm Scheele, kemiklerde bulunan kalsiyum fosfat ve kemik külünden elemental fosfor elde etmiştir. Kemik külü, 1840’lara kadar fosforun ana kaynağıydı.
Fosfor (atom sayısı 15. atom ağırlığı 30,97; simgesi P), doğal bileşiklerinden elde edilir; bu bileşikler, çoğunlukla fosfat türündendir; sözgelimi, kemiğin yapısında kalsiyum fosfat bulunur. Fosforun pek çok türü vardır; en bol bulunan türleri, beyaz ve kırmızı fosfordur. Adını bile beyaz türün ilgi çekici bir özelliğinden almıştır: Bu tür, karanlık ve soğuk ortamda ışık yayarak yavaş yavaş oksitlenir (yükseltgenir). Bu nedenle fosforun adı, «ışık taşıyan» anlamında yunanca phosphoros’tan türetilmiştir. Kırmızı fosforda, bu ışıma olayı görülmez. Gerçekte, beyaz fosforun ışık yaymasını, aldığı ışığı yeniden yayan bazı cisimlerin gösterdiği fosforışı olayıvla karıştırmamak gerekir
Beyaz fosfor 44’C’ta erir; oysa kırmızı fosfor, 590°C’tan önce erimez. Beyaz fosfor, öldürücü bir zehirdir; kırmızı fosforun ise, zehirleyici özelliği yoktur. Üstelik beyaz fosfor, havada kolayca oksitlenir. Su bulunan şişelerde saklanması, bu sakıncayı önlemek içindir. İlgi çekici bir deney, havadaki oksijenin beyaz fosfor üstünde çok çabuk etki yaptığını açıkça gösterir: Hafifçe ısıtılmış bir cam çubukla, küçük bir beyaz fosfor parçasına dokunalım; fosfor, çok küçük fosfor anhidrit (fosfor dioksit) taneciklerinden oluşmuş beyaz bir duman ve kıvılcımlar çıkararak yanar. Aynı deney su içinde yapılsa bile, fosforun tutuştuğu görülür
Fosfor dioksit, suda çözünerek fosforik asit’e dönüşe bilir. Bu asit, üç değerlidir, çünkü molekülü, üç H+’ iyonunu serbest bırakabilir. Sodyum hidroksit, potasyum hidroksit ya da kireç gibi bir bazın bu asit üzerine etkimesi, «fosfat» denilen tuzları verir. Kalsiyum fosfat ve sülfat karışımı olan süperfosfatlar, tarımda çok kullanılan değerli gübrelerdir ve yıllık dünya üretimi 16 milyon tona ulaşır.
Oksijenin fosfor üstündeki güçlü etkisi, bu elementin indirgen özelliklerini ortaya koyar. Gerçekten fosfor, su buharını 250°C’a doğru ayrıştırır ve fosforik asit ile fosfor hidrüre dönüşür. Klor, brom, iyot gibi halojenler, fosforla bir araya geldiklerinde güçlü bir tepkime verirler. Metallerin aşağı yukarı tümü (platin bile), sıcakta fosforla birleşir. Sözgelimi, 500°C dolayında ısıtılmış bakır üstünden fosfor buharlan geçirilerek, fosforlu bronz elde edilebilir.
Elementleri sınıflandırma çizelgesinde fosfor, azot ve arsenik ile aynı sütunda, bu iki elementin arasında yeralır. Bu elementlerin, benzer kimyasal özellikleri vardır. Nitekim her üçü de hidrojenle birleşerek birbirine benzer formüllerde hidrürler verir: NH3; PH3; AsH:i. Söz konusu elementler, oksijenle birleştiklerinde an- hidritler oluşur; anhidritler ise, su etkisiyle nitrik, fosforik ve arsenik asitlere dönüşür. Ayrıca, yukarda saydığımız asitlerden daha az oksitli nitröz, fosforöz ve arssnyöz asitleri de belirtmek yerinde olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder